info@ipe.com.tr

Kendini ifade etme, iletişimin en önemli konularından biridir. Yalnızca yazmak ya da beden dili yeterli olmamaktadır. Bununla beraber belki en önemli kısım olan konuşma bireyin kendini ifade etmesi ve çevre ile iletişim kurmasını sağlamaktadır. Bu alanda yaşanan bozukluklar başta iletişim olmak üzere kişinin bireysel ve sosyal yaşantısını olumsuz etkileyebilmektedir.

Konuşma bozukluğu olarak nitelendirebileceğimiz durumlar; kekemelik, sözel anlatım bozukluğu, karışık dili algılama-sözel anlatım bozukluğu ve fonolojik bozukluğu kapsamaktadır.

Kekemelik kendini şu şekillerde belli eder;

  • Bireyin konuşmasının akıcılık ve zamanlama yönünden yaşına uygun olmayan biçimde bozulması.
  • Bu bozuklukta ses ve hece yinelemeleri, sesleri uzatma, ünlemlemeler, sözcüklerin parçalanması, duyulabilir ya da sessiz beklemeler (konuşma sırasında tamamlanan ya da tamamlanamayan ara vermeler), dolaylı yoldan konuşma (zor sözcüklerden kaçınmak için başka sözcükler kullanma, cümleyi uzatma), sözcükleri fiziksel bir gerginlikle söyleme ve tek heceli sözcükleri tekrar etme gibi aksaklıklar.
  • Yaşanan bu gerginlikler beraberinde göz kırpma, tikler, dudak ve yüz kasılması, kafa hareketleri, nefes alma davranışları ya da yumruk sıkma gibi motor davranışları getirebilir.

Kekemelik olan bireylerde, fonolojik bozukluk ve sözel anlatım bozukluğu daha sık görülür. . 2-3 yaşlarındaki konuşma akıcılığındaki bozulma, düşünce hızı konuşma hızından daha fazla olduğu için, fizyolojik ya da geçici kekemelik olarak adlandırılır; yaşın büyümesi ve anlatım dilinin gelişimi ile kendiliğinden ortadan kalkar. Kekelemelerin yaklaşık %80'inde düzelme gözlenir ve bunun %60'ı kendiliğinden olur. Düzelme oranı kızlarda daha yüksektir. Çocuklardaki kekemeliğin çoğunun tedavi uygulanmadan da düzelmesi konuşma motor merkezinin olgunlaşmasıyla ilişkili olduğu bildirilmiştir Daha uzun süre devam eden kekemelerde duygusal sorunlar gelişebilmektedir. Bireyler utanma, suçluluk hissi, gerginlik, kızgınlık ve çaresizlik duyguları yaşayabilirler. Sıklıkla konuşmaktan ya da konuşmanın beklendiği sosyal ortamlardan kaçınma gösterirler.

Kekemelik genellikle normal olan durumlarda kendini pek göstermezken, gerginlik ve kaygının veya iletişimde baskının hissedildiği durumlarda artış göstermektedir. Kekemeliğe bağlı kaygı, kaçınma davranışları ve kendine güvende azalma nedeni ile toplumsal işlevsellik bozulabilir. Kekemelik meslek seçimini ve meslekteki gelişmeyi sınırlayabilir. Tüm bu yaşananlar da okul başarısı, mesleki başarı ve toplumsal iletişimi olumsuz etkilenmektedir.

Neden tam olarak bilinmese de, günümüzde kekemeliğin salt kişilik bozukluğundan ya da nörolojik bozukluktan çok biyolojik, psikolojik, orofasial anomaliler, genetik ve çevresel etkenlerin birlikteliği ile ortaya çıktığı düşünülmektedir. Kekelemeliğin etiyolojisinde serebral dominans teorisi ortaya atılmış ve bu çocuklarda konuşma ile ilgili motor bölgeleri kontrol eden dominant bir hemisfer gösterilememiştir. Konuşmanın sağlıklı kişilerde sol hemisferde baskın olmasına rağmen, kekemelerin beyin alanlarında yetersiz lateralize olduğu; daha çok her iki hemisferde de temsil edildiği ve bunun konuşma akıcılığını etkilediği bildirilmiştir. Bunun da kalıtımsal yanı olduğu düşünülmektedir.

Tedavi olarak en sık kullanılan yaklaşımlar davranış modifikasyonu, nefes egzersizleri ve konuşma terapisidir. Konuşurkenki blokların analizi ve modifikasyonu yapılır, azaltılması ya da tamamen ortadan kaldırılmasına çalışılır. Daha yeni terapi tekniklerinde konuşma akıcılığının yeniden düzenlenmesine odaklanmıştır; geçişler, hız ayarlanması ile konuşmanın yeniden düzenlenmesi yapılır.

Kekemelik üzerine çekilmiş olan 2010 yapımlı, Tom Hooper’ın yönettiği The King’s Speech adlı film, aslında müziğin beyin üzerindeki etkisine çok güzel bi örnek teşkil ediyor. Film, İngiliz Kraliyet ailesinden Kral George IV’nün, kral olmasından sonra halka yapacağı konuşma için, kekemelik problemiyle savaşmak üzere konuşma terapisti olan Linuel Logue’ye başvurmasını ele alıyor. Bu çılgın terapiste ulaşana kadar türlü terapilere katılmış olan kral, hiçbirinde sağlıklı sonuca ulaşamamış ve bu sebeple de bu yeni terapistine pek de inancı kalmamıştır. Ancak Logue, Kral IV. George’a kulaklıklar takıyor, ve müzik dinlerken, bir kağıttan yazı okumasını istiyor ve aslında ne kadar rahat konuştuğunu krala ispatlıyor. 

Müzikle beynin sağ hemisferini kontrol ederken, konuşma daha rahat olduğu bu sahneyle gözler önüne seriliyor. Kendi sesini ve cümlelerini duyan kral, bu mucizeye inanamıyor ve terapi sürecine başlama kararı alıyor. Sonuç olarak, yapılan çalışmalar işe yarıyor ve kral halkına hiç takılmadan konuşma yapıyor. Aslında kekemeliğin tedavisinin olduğuna işaret eden bu filmde, Colin Firth güzel oyunculuğuyla, yaşadığı konuşma bozukluğunun yarattığı psikolojik rahatsızlıkları da çok doğru bir şekilde gözler önüne seriyor. Yaşadığı öfke patlamaları, özgüven eksikliği, gerginlik ve çaresizlik hissi, kekemeliğini kontrol altına aldıktan sonra ortadan kayboluyor...