Takıntılar ya da tıbbi literaratürde daha yaygın kullanım şekliyle obsesyonlar, kişiyi rahatsız eden, tekrarlayıcı ve zorlayıcı düşünceler, duygu veya dürtülerdir. Kişi çoğunlukla obsesyonunun mantıksız olduğunun farkındadır ancak yine de zihninden atmakta zorlanır. Çoğunlukla takıntılara kompülsiyon(zorlantı) dediğimiz bazı davranışlar eşlik eder. Kompülsiyonlar , kişinin takıntısından kaynaklanan sıkıntıyı gidermek için ona istinaden yaptığı veya yapmak zorunda hissettiği tekrarlayan davranışlar veya düşünceleredir. Bu nedenle hastalık psikiyatride obsessif-kompülsif bozukluk olarak tanınır.
En çok rastlanan obsesyon bulaşma( herhangi bir hastalık veya tiksinilen bir nesneye temas vb) ve buna mukabil ortaya çıkan temizlenme kompülsiyonudur. Aşırı el yıkama bazen derinin tamamen tahrip olmasına dahi yol açabilir; kişi günün büyük bir kısmını yıkanarak veya bulaşma korkusuyla dışarı çıkmayıp kendini izole ederek evde geçirebilir. Sıklıkla rastlanılan bir diğer takıntı şüphe ( soba açık mı?, kapı kilitli mi?, her şey yerli yerinde mi? hata yaptım mı?) dir. Bu şüpheler ise kontrol kompülsiyonuyla beraberdir. Örneğin kapının kilitli olup olmadığını kontrol etmek için defalarca eve geri dönülebilir, ışığın açık kalıp kalmadığını kontrol için defalarca yataktan kalkılabilir veya verilen bir işi hatasız yapıp yapmadığından emin olmak adına aynı yazı yüzlerce kez kontrol edilebilir, bazı sözlerin söylendiğinden emin olana kadar defalarca tekrar edilebilir. Bunların dışında birçok obsesyon olabilir, örneğin cinsel, dini takıntılar (günahkar mıyım, değil miyim?), kötülük veya kötü birşey yapacağından korkma takıntısı, kontrolü kaybedebileceğinden korkma, herşeyin yerli yerinde ve düzgün(simetrik) olması takıntıları da klinikte sık görülen takıntılardandır.
Şunu mutlaka söylemek gerekir ki her takıntı hastalık değildir. Günlük hayatında ’masumane’ takıntıları olan, ve bunları senelerdir sürdüren birçok insan vardır. Ayrıca titizlik, tertiplilik, kontrolcülük, kuralcılık gibi bir takım kişilik özellikleri birçok zaman insana faydalı olabilen ve hayatını daha kaliteli ve başarılı yaşamasına neden olan özelliklerdir. Ancak kişi takıntıları nedeniyle günlük hayatında, işyerinde ve sosyal çevresinde birtakım sorunlar yaşamaya başlıyorsa, bu takıntılar hayatının önemli bir kısmında karşısına zorluk olarak çıkıyor ve önemli zamanını almaya başlıyorsa o zaman psikiyatrik tedaviyi gerektirir bir durum var denilebilir. Örneğin takıntılı kişi kapıyı kontrol edeyim derken her sabah işyeri servisini kaçırmaya başladıysa veya temizlik için banyoda geçirdiği vakit normal sınırların ötesine geçtiyse (örneğin her seferinde yarım saatten fazla banyoda kalıyorsa...) veya hayatını bu takıntıların gereklerini yerine getirmek üzere düzenlemeye başladıysa (örneğin kapı kollarını tutmak için eldiven taşımak,başkasının otuduğu koltuğa oturmamak için şilte bulundurmak vb..) hastalık aşamasına gelmiş demektir ve psikiyatristin tedavisi gerekir.
Özellikle son on yılda ortaya çıkan bilimsel veriler, hastalığın kökeninin beynin bazı bölgeleri arasındaki bozulmuş iletiden kaynaklandığını göstermiştir. Beynimizin ön bölgesinde yer alan orbitofrontal korteks denilen bir bölge ile beyinciğin üzerinde yer alan bir bölge olan kaudat çekirdek arasında artmış bir iletimden bahsedilebilir. Bu aktivite artışı nedeniyel herkeste var olan takıntılar devamlı zihne gelir ve bastırılabilmesi mümkün olmaz. Hastalığın nedeni biyolojik olmakla birlikte herkeste ne tür takıntıların ortaya çıkacağını belirleyen şey her bireyin kişilik özellikleridir. Hasta olmadan önce de titiz olan bir kişide olasılıkla temizlik ve aşırı el yıkama şeklinde ortaya çıkan hastalık, günlük hayatında güvensiz ve evhamlı olan bir başkasında şüohecilik ve kontrol etme şeklinde görülebilir. Mükemmeliyetçi bir kişide de simetri obsesyonu ortaya çıkabilir.
Günlük hayatta insanların büyük kısmının rahatsız edici olmayanbelirli takıntıları vardır, ancak bu insanlar sağlıklı kişilerdir. Yukarıda bahsettiğimiz hastalık düzeyinde takıntı yani obsesif kompülsif bozukluğun toplumda yaklaşık olarak %2-3 oranında gözüktüğü bilinmektedir. Bir başka deyişle her yüz kişinin 2 veya 3’ü tedavi göremesi gerekecek düzeyde takıntılıdır. Hastalık en çok 20’li yaşlarda ortaya çıkar. Erken başlangıçlı olanlarda erkeklerde, daha geç başlangıçlı olanlarda ise kadınlarda daha sıktır.
Tedavisi mümkündür. Tedavi belirli bazı ilaçlar ile birlikte ‘davranışçı’ psikoterapi denilen özel bir tekniğin uygulanmasından ibarettir. Aynı zamanda depresyon tedavisinde de kullanılan ve beyinde ‘serotonin’ adı verilen bir hormonu ndüzeyini arttırmak yoluyla etki eden bir grup ilaç obsesif kompülsif kişilerin de tedavisinde iyi sonuç vermektedir. Ancak bu ilaçların depresyon tedavisine kıyasla daha yüksek dozda(2-3 kat) ve daha uzun süre kullanılması gerekmektedir. Tedavinin olumlu etkileri ancak tedavinin başlamasından birkaç ay sonra ortaya çıkar.
Davranışçı psikoterapi denen yöntemde de kısaca hastaya hastalığın temel doğası hakkında bilgi verilir, hastalığın bir beyin bozukluğundan kaynaklandığını bilmek bile birçok hastayı rahatlatabilmektedir. Takıntılı davranışların ve kompülsiyonların yerine uyuma yönelik ve kişinin hayatını zorlaştırmayan başka davranışlar geliştirilmeye çalışılır. Kişinin iradesinin ve hastalıkla mücadelesinin de en az ilaç tedavisi kadar elzem olduğu anlatılır. Ev ödevleri verilerek, hastalar yavaş yavaş takıntılı davranışlarının veya kompülsiyonlarının üzerine gitmeleri için cesaretlendirilir. İlaç tedavisi ve davranışçı psikoterepinin beraber uygulandığı hastaların %90’a yakını iyi veya orta derecede düzelirler, hayatlarına normal şekilde devam edebilirler, ancak hastada tedaviye yanıt alınamayabilir veya daha da ilerleme olabilir.
Bazı psikiyatrik rahatsızlıklar kişinin kendisi için sıkıntı verici, huzur kaçırıcı olabilir.
GÖRÜNTÜLE444 80 81 numaralı hattımızdan bize ulaşabilrsiniz.
GÖRÜNTÜLE