Ergenlik dönemini daha iyi anlayabilmek için, yıllar öncesine dönüp çocuğunuzun 3 yaş dönemini hatırlayın. Hani sizin “yap” dediğiniz her şeye “bana ne, yapmayacağım” diye direndiği, yapma dediğiniz her şeyi yaptığı inatçı dönemi.. Tüm ısrarlarınıza rağmen zorluklarla kendi kendine baş etmeye çalıştığı, büyüklerin karşısında birey olmaya çalıştığı, bebeklikten çocukluğa geçtiği dönemi. Defalarca “yapma cıss” dediğiniz halde elini prize doğru götürürken yüzünüze sinsi sinsi bakardı. Karşıdan karşıya geçerken elinizi bırakıverir “ben yalnız gitçem” derdi. Tuvalete gitmesini söylediğiniz halde altına yapıp “çiş yaptım” deyip yüzünüze gülümser ve sizi öfkeden deliye çevirirdi..
İşte yine öyle bir dönemle karşı karşıyasınız. Yine çocuğunuz kendi başına var olmaya, ancak bu kez yetişkin bir birey olmaya çalışıyor. Bu kez elektrik prizinden daha büyük ve sizin her zaman yanında olup gözleyemeyebileceğiniz tehlikelerle mücadele etmeyi, hayat denen zorlu yolda sizin de daha önce geçtiğiniz engelleri aşmayı, ayaklarının üzerinde durmayı, kendini kabul ederek ve severek yaşamda var olmayı öğreniyor. Daha önce düşmeden ayakta durmayı öğrenemediği gibi, şimdi de yalnızca sizin yapma dediğiniz şeyleri yaparsa başına gelebilecekleri ve düşse de onun yanında olduğunuzu bilmeye ihtiyacı var.
Ergenlik değişim ve büyümek demektir. Ergenlik döneminde birey hem bedensel, hem ruhsal, hem de toplumsal alanda değişir ve gelişir. Kızlarda genellikle 10, erkeklerde 12 yaş civarında başlayan ve günümüzde 20’li yaşlara kadar uzayabilen bir dönemdir. Ancak kültürel, biyolojik ve bireysel farklılıklara bağlı olarak daha erken ve daha geç yaşlarda da başladığı gözlenebilir. Ergenlik döneminde fizyolojik, hormonal ve duygusal değişiklikler gözlenmektedir.
Ergenlik bedensel değişikliklerle başlar ve ergenin gerçekçi bir şekilde kişiliğini bulmasına kadar sürer. Bu dönemde çeşitli ve çok boyutlu gelişimsel sorunlar yaşanır ve çözümlenir. Bu gelişimsel sorunlar duygusal alanda bir karmaşaya, düşünce ve davranışlarda anlaşılması güç değişmelere yol açar. Bu nedenle bu dönem "fırtına ve stresler" dönemi olarak tanımlanır.
Ergen bu dönemde hormonal değişimlerin (kilo ve boy değişimi, sesin kalınlaşması, kızlarda göğüslerin büyümesi, kıllanma gibi bedensel değişiklikler; kızlarda menstürasyon-adet görmenin, erkeklerde cinsel organın sertleşmeye başlaması ve ejakülasyon-gece boşalmasının başlaması) yanı sıra kendi içinde duygusal değişimler ve çatışmalar yaşar.
Ergenlik döneminde ergen kendisini dünyanın merkezinde gibi hissedebilir. Herkesin ona baktığını düşünür, başkalarının kendisiyle ilgili düşüncelerini aşırı önemseyebilir. Dış görünüşüyle çok daha fazla ilgilenebilir. Tepkileri genellikle abartılıdır; kendi yaşadıklarını abartılı şekilde önemser ve onun yaşadığı deneyimler ilk ve tektir. Yaşamı sorgulamaya ve anlamsız olduğunu düşünmeye başlayabilir. Dış dünyaya yabancılaşır ve kendini toplumda yalnız hissedebilir. Kimsenin kendisini anlamadığını düşünebilir.
Ergen hem ailesinden uzaklaşma ve bağımsızlaşma isteği hem de onların desteğine ve sevgisine ihtiyaç duyma ikilemi içindedir. Diğer yandan ailenin duyguları çoğu kez çelişkilidir. Hem gencin artık büyümesini ister hem de ona hala çocukluktaki gibi davranma eğilimi gösterilir. Genç daha özerk karar verebilmek, kendi seçimini yapabilmek, kendi değer yargılarına sahip olmak ister. Bu nedenle hem anne babanın kendine destek olmasına ihtiyaç duyar, hem de kendi içinde bu isteğe karşı koymaya çalışır. Bu durumda aile dışında yeni sevgi kaynakları aramaya başlar. Akran grubu ve arkadaşlık kendisi için olağanüstü önem kazanır. Çünkü anne baba egemenliğine, onların değer yargılarına ve kendi yaşamına karışmalarına az veya çok karşı çıkabilmiş olan genç artık toplumda birilerine ait olma özlemini duymaktadır. Gençler için özellikle bir gruba uyma gereksinimi bazen kendilerine zarar verecek alt kültür gruplarına katılmalarına yol açar. Bazen de yaşadıkları kişiler arası çatışmalar ve yoksunluklar sonucu sağlıklarını bozucu maddelere ya da yaşamı tehdit edici davranışlara yönelirler.
Giderek daha fazla sorumlulukla karşılaşan ergen huzursuz, kaygılı hisseder ve bu gerginliği çözmeye çalışır. Ya daha fazla sorumluluk alarak yetişkinliğe geçmeyi- olgunlaşmayı ya da hiç sorumluluk almayarak çocukluk dönemlerinde kalmayı- olgunlaşmamayı tercih edecektir. Bu gerginlik çözümlenemediği takdirde ruhsal sorunlar ve buna bağlı olumsuz davranışlar ortaya çıkabilir: depresyon, intihar girişimleri, kendine zarar verme davranışları, suça eğilim, madde ve alkol kötüye kullanımı/bağımlılığı, rastgele cinsel ilişkiler, vs.
Özellikle duygusal anlamda evden ve anne-babadan bağımsızlaşmadır. Bu dönemde ergen anne-babaya bağımlıktan sıyrılmalıdır. Sağlıklı bağımsızlık, gencin diğer kişilerle ilişkilerini zedelemeden yaşamını bir yetişkin olarak sürdürebilmesi için gerekli becerileri edinebilmesi ve yaşamına yön verebilmesidir. Bu aşamada genç gücü ele geçirmeye, anne-baba da denetimi yitirmemeye çabaladıkça çatışma yaşanacaktır.
Kimlik oluşturma ve bağımsız olma ihtiyacına bağlı olarak oluşur. Ergenler kendi doğrularını oluşturmaya çalışırken anne-babanın ve çevresinin doğrularına karşı çıkma, yaşama baş kaldırma gibi özellikler gösterebilirler. Olgunlaşma için gerekli bir süreçtir.
Bu süreci kolay ve rahat geçirebilmek için ebeveynlerin tepkileri de önemlidir. İsyankarlığa isyankarlıkla yanıt vermek, hoşgörülü olmamak daha büyük çatışmalara yol açacak, iletişim yollarını kapatacaktır.
Cinsiyet hormonlarının salgılanmaya başlanması ile birlikte cinsel konulara ilgi ve merak artacaktır. Bu durumun gelişimin normal bir parçası olduğu unutulmamalıdır. Cinselliği kaçınılması ve ayıplanması gereken, kötü bir şey olarak anlatmak ve gencin doğru bilgiler edinmesini engellemek ileriki yaşlarda daha olumsuz sonuçlar getirebilir.
Gence böyle bir şey yapmaması gerektiği konusunda sert ve cezalandırıcı tutumlar sergilemek, aşırı meraklı davranmak ya da aşırı ilgisiz kalmak yerine cinselliğin ona getireceği duygusal yükler ve sosyal sorumluluklar üzerinde durmak yararlı olacaktır.
Depresyon: Ergenlerde depresyon çabuk sinirlenme, öfke patlamaları, kural dışı eylemlerde bulunma, neşesizlik, isteksizlik, kendini ve çevreyi olumsuz değerlendirme, ümitsizlik, iştah değişimleri ve uyku bozuklukları ile seyreder. Tedavi olmayan olgularda sonradan tedaviye yanıt zayıftır, ayrıca bazen kendi içsel huzursuzluklarını gidermek için madde kullanımına yönelebilirler. Yine tedavi edilmeyen kişilerde intihar riski vardır.
Sıklıkla okul öncesi dönemden başlayan bu tabloda aşırı hareketlilik, dikkat problemleri, fevrilik, ders başarısızlığı söz konusudur. Ergenlikte hareketlilik yerini huzursuzluğa bırakmakta, dikkat sorunu artan ders yükü ile birlikte daha fazla yaşanmaktadır. Fevrilik sebebi ile bazen uygun olmayan, kural dışı davranışlar, kendine veya çevreye zarar verme söz konusudur. Daha önceden tedavi programında olmayan bu kişiler, bu yaşta tedaviye başvurabilirler. Ergenlikte tedavi edilmeyen vakalarda madde kullanımı riski söz konusudur.
Bu gruptakiler aşırı biçimde kendi beden görünümü ile ilgilenirler. Adeta takıntılı biçimde bu konu ile meşguldürler. Sıklıkla kilo alma korkusu ile yedikleri yiyeceklerin kalorilerini hesaplarlar ve ciddi kilo kaybı görülebilir. Anoreksiya Nervoza diye bilinen bu durum, basit yeme kısıtlamasından farklı bir durumdur. Hayatı ve kişinin sağlığını ciddi düzeyde etkilemektedir. Bulimia diye bilinen diğer bir yeme bozukluğu, daha geç ergenlikte başlamakta olup, bu kişilerde atıştırma nöbetleri, kendini kusturma ve kilo alma korkusu hakimdir.
Çok farklı klinik belirtilerle seyreden bu bozukluk, özellikle hayatı, hayattan tat almayı etkiledi¤inde önem taşımaktadır. Temelde endişe hali, korkular, takıntılar, konsantre olamama, kaçınma davranışları, bazen ebeveynden ayrılmakta güçlük, sürekli onay alma ihtiyacı gibi belirtiler, farklı alt gruplarda görülmektedir.
Sınav öncesinde öğrenilen bilginin, sınav sırasında etkili bir biçimde kullanılmasına engel olan ve başarının düşmesine yol açan yoğun kaygıdır.
Sınav kaygısıyla baş edebilmek için; gevşeme egzersizlerini öğrenmek ve olumlu düşünme becerisini geliştirmek işe yarayacaktır.
Davranım bozukluğunun temel özelliği, başkalarının temel haklarının veya veya yaşa uygun toplumsal norm ve kuralların sürekli ve tekrarlayıcı bir biçimde saldırıya uğratılmasıdır. İnsanlara ve hayvanlara yönelik saldırgan davranışlar, güvenliği tehdit, hırsızlık, kuralların ciddi bir biçimde ihlal edilmesi gibi davranışlar davranım bozukluğu kapsamına girmektedir.
Davranım bozukluğu gösteren bireyler genellikle saldırgan davranış içindedirler ve başkalarına sürekli olarak zarar verirler (Tehdit, hakaret, kavga çıkarma, yaralama ve öldürme gibi). Çocukların çoğunda bir miktar başkaldırma,karşı gelme ve toplum değerine ters düşen hareketler görülebilir. Bunlar genellikle süreğen ve yineleyici değildir. Davranım bozukluğunda ise bunlar yineleyici ve inatçı biçimde uzun süre görülür. Çocuğun ailede ve toplumda ilişkileri belirgin derecede bozulur.
Karmaşık aile ortamından gelen ya da aileleri tarafından reddedilen, ihmal ve istismara uğrayan çocuklar öfkeli, yıkıcı olmakta ve olgun ilişkiler kurabilmek için gerekli olan engellenmeye dayanma gücünü geliştirememektedirler. Bu çocukların örnek aldıkları rol modelleri zayıftır ve genellikle değişkendir. Uzun süreli şiddete maruz kalmış ve özellikle fiziksel istismara uğramış çocuklar genellikle saldırgan davranış örüntüleri sergilerler. Kendilerini sözel olarak ifade etmekte zorlanırlar ve bu güçlükleri onların kendilerini davranışları ile ifade etmelerine neden olur.
Yüksek düzeyde aile çatışmaları, akademik güçlükler, davranış bozukluğu ve depresyon gibi eşlik eden psikiyatrik bozukluklar, anne-baba ve akranların sigara, alkol ya da madde kullanıyor olması, dürtüsellik gibi faktörler alkol/madde/sigara kullanımına neden olmaktadır. Risk etmeni sayısının artması, bir ergenin kullanıcı ya da bağımlı olma olasılığını arttırmaktadır. Eğer hem anne, hem de baba sigara içiyorsa, bir çocuğun sigara içme olasılığı anne ve babası hiç sigara içmeyenlere göre dört kat daha fazladır. Benzer şekilde ailenin alkol kullanması, çocukların da kullanma olasılığını arttırmaktadır.
Ailede psikiyatrik, evlilikle ilgili veya yasal problemlerin bulunması madde kötüye kullanımı ile ilişkilidir. Ayrıca ailede duygusal desteğin bulunmaması, sigara, esrar ve alkol kullanımının artışı ile bağlantılıdır. Akran etkisi, ergenin madde kullanımına karar vermesinde önemli bir rol oynar, ancak yüksek düzeyde kendine güven duygusuna sahip olanlar sosyal baskıya karşı koyarak akranlarından daha az etkilenebilirler (örn.: “Yaşıtım olanlarla beraber tütün kullanmayı reddedebilirim ve bu şekilde onların sevgisini kaybetmem”).
Bazı psikiyatrik rahatsızlıklar kişinin kendisi için sıkıntı verici, huzur kaçırıcı olabilir.
GÖRÜNTÜLE444 80 81 numaralı hattımızdan bize ulaşabilrsiniz.
GÖRÜNTÜLE